Selçuk BERKSAN

1965 Yılı İTÜ Makine Mühendisliği mezunlarımızdan;  Kar Şirketler Topluluğu Genel Koordinatörü, A. Selçuk Berksan ile kendisi, başarılı kariyeri ve İTÜ'ye dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik... Kar Şirketler Topluluğu Genel Koordinatörü,  A. Selçuk Berksan 1965 Yılında İTÜ Makine Mühendisliğinden mezun oldu. Bugün, konusunda dünyanın önde gelen kuruluşlarından olan Ülker Gıda  Sanayii'nde 1964 ten 1987 yılına kadar önemli sorumluluklar yüklendi ve şirketin büyümesine ciddi katkıları oldu. 1987 yılında babası Asım Ülker(*Bkz dip not), kardeşleri Ö. Faruk Berksan ve G. Betül Karagöz ile Kar Şirketler Topluluğu'nu kurdu. Topluluk ülkemizde birçok sektörde ilk olmuş ve şirketlerinin çoğu, ülkemizin lider kuruluşları arasına girmiştir.  1995-2002 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdürdüğü topluluğun halen Genel Koordinatörü, paketli ekmek üretiminde ülkemizde 2 numara olan Doygun Gıda'nın yönetim kurulu başkanıdır. Birçok şirket, banka ve vakıfta başkanlık,  yönetim kurulu üyeliği, istişare heyeti üyeliği yapmıştır.

(*) Asım ve Sabri Berksan kardeşler, kurdukları Ülker Gıda Sanayii'nin gelişmesi sonucunda piyasa tarafından kendiliğinden Ülker soyadı ile anılmaya başladılar. O zaman ticari ilişkiler mektup ile yapıldığından bilgi akışının aksaması üzerine aile 1954 yılında soyadını Ülker olarak değiştirdi. Selçuk ve Faruk kardeşler 1980 yılında ailenin eski soyadına geri döndü. Dolayısıyla; mezunumuz Selçuk Berksan'ın soyadı, İTÜ 1965 yıllığında “Ülker” olarak geçer.

BUGÜN BULUNDUĞUNUZ KONUMA BAKTIĞINIZDA GERİYE DÖNÜP İLK ÜNİVERSİTE SINAVINA GİREN SELÇUK BERKSAN HAKKINDA NELER SÖYLERSİNİZ, SİZE İTÜ'YÜ VE MAKİNA MÜHENDİSLİĞİNİ TERCİH ETTİREN HİSSİYATINIZDAN BİZE BİRAZ BAHSEDER MİSİNİZ?

Makine mühendisliği, çocukluğumdan beri benim idealimdi. İlkokulda babamın aldığı bisiklete daha binmeden, tamamen sökmüş ve daha önemlisi doğru toplamıştım. İlkokul öncesi çalar saatleri sökerdim. İlkokulda zil, ortaokulda model uçak, lisede füze yapanlardandım.  O zaman inşaat ve mimarlık bölümleri gençlerin ilk tercihi idi. Ben ilk tercih olarak “makine” seçtim. Başka meslek düşünemiyordum. Daha kolej olmamış  olan  İstanbul Erkek Lisesi'nde bizi çok iyi yetiştirdikleri için (hocalarımı rahmet ve şükranla anıyorum) İTÜ Makine'yi kazanmam zor olmadı. Kazandığımı öğrendiğimde çok sevinmiştim. Bugün yeniden okul ve meslek seçmem gerekse İTÜ Makine Mühendisliğini seçerim.

“Herkes için en önemli ortak faktör, bence “mutlu olmak”tır. İnsanlar sevdiği ve başarılı olabileceği bir konuda çalışmak için çaba gösterilmelidir. Bu çok kolay değil ise de gayrete değer.”

ESKİ BİR İTÜ MEZUNU OLARAK KARİYERİNE ŞİMDİ BAŞLAYACAK OLAN YENİ MEZUN İTÜLÜ'LERE TAVSİYELERİNİZ NELERDİR?

Yeni İTÜ mezunu kardeşlerim, kendileri için önemli faktörleri belirlemelidir. Hayattan ne bekliyoruz. Bu karar çok önemlidir. Serbest çalışma mı, bir kurumda çalışmak mı? Mühendislik ağırlıklı mı yönetici ağırlıklı mı? AR-GE mi, üretim mi? Bilgisayar sektöründe mühendislerin çoğunlukta olduğu bilinir. Finans ve pazarlama konularında, üst yönetimlerde de mühendislerin çok başarılı olduğunu biliyor musunuz? Tabii önce o işin üretimini bileceksiniz. Yoksa ticari tarafı ağırlıklı olan bir konuda mı daha başarılı olurdunuz? Ya da akademik kariyer düşünebilirsiniz. Bunları gençlerin kafasını karıştırmak için değil İTÜ mezunlarının önünde ne kadar çok fırsat olabildiğini belirtmek için söylüyorum. Daha doğru seçim yapabilmek için sonraki soruya da bakalım. Seçmek elimde mi, iş o kadar kolay mı bulunur gibi sorular sorup, kendimizi akıntıya bırakmayalım. Tabii kadere karşı gelemeyiz. Biz, çok gayret edelim. Boşa gitmeyecektir.

Herkes  için en önemli ortak faktör, bence “mutlu olmak”tır. İnsanlar sevdiği ve başarılı olabileceği bir konuda çalışmak için çaba gösterilmelidir. Bu çok kolay değil ise de gayrete değer. Çalışma süresi günümüzün önemli bir bölümünü kapsar. Sevdiğimiz bir konuda çalışmak mutluluğumuzu arttırır. İşimizde mutlu isek daha başarılı oluruz, özel hayatımızda da mutlu oluruz. Çevremizdeki insanlar da bizimle birlikte çalışmaktan veya yaşamaktan mutlu olurlar. Bazı olumsuzluklar daha yeni başlarken karşımıza çıkabilir. Karşımıza çıkan sıkıntı ve zorluklara çözülmesi gerekli problem(ler) olarak bakalım. Ne kadar çok mesele çözersek o kadar ilerleriz. İş hayatında karşılaşacağımız problemlerin çoğu, özel hayattakilerin tamamı, mühendislik problemi olmayacaktır. Mezuniyetten sonra da hayat eğitiminiz devam edecektir. Mühendislik konuları çok hızlı geliştiği için iyi bir mühendis, mesleki eğitimini ömür boyu devam ettirmelidir.

Karakterimizi de iyi bilmeli ve şekillendirmeliyiz. Günde 16 saat veya daha çok çalışıp hızlı yükselmek ve daha çok kazanmak mı, yoksa 8 saat çalışıp orta bir kazanç ile yetinmek, diğer zamanlarda bir hobi veya sanatla ile ilgilenmek mi isteriz? Dışa dönük mü, sınırlı bir çevre içinde olmak mı? İkisi de olsun derseniz kendinizi çok yıpratırsınız. Her şeyin bedeli vardır. En büyük bedel ömürden harcanan zaman, yıpranma ve stresten kaynaklanan sağlık kaybıdır.

İlk kararları genellikle bekarlık dönemlerinde veririz. Ancak, eş seçerken de gelecek ile ilgili planlarımızın uymasına dikkat etmek her iki taraf için de çok önemlidir.

“Sadece canımızın istediğini yapan bir Ağustos böceği olmayalım. Ölçülü şekilde kendimizi gelişime zorlayalım. Ancak, ille şöyle olayım diye bize uymayan bir kalıba girmeye de çalışmayalım.”


Selçuk Berksan kardeşi Ö. Faruk Berksan ile birlikte ofisinde

İTÜ'DE EĞİTİM HAYATINA BAŞLAYAN ÖĞRENCİLER SİZCE KARİYERLERİNİ BİÇİMLENDİRİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİ, BU KONUDA NELER ÖNERİRSİNİZ?

Üniversite dönemi çok önemlidir. Bu dönemde sadece meslek bilgiler üzerine değil,  kişisel gelişimimiz üzerine de çalışmalıyız. Bu işi üniversite döneminde yapma şansımız çok yüksektir. Hayata atıldıktan sonra imkansız değilse de, bu şans çok azalır. İyi Eğitim = (meslek bilgileri + kişisel gelişim) dir.

Üniversiteye başlayan gençler önce kendilerini iyi tanımalıdır. Her insan diğerinden farklıdır. Her insanın daha güçlü ve daha zayıf olduğu yönleri vardır. Ne istediğimizden çok ne yapabileceğimiz önemlidir. Ancak bir şeyi çok istersek ve bunun için çok çalışırsak, onu yapma şansımız artar.

Hangi konuyu daha çok istiyoruz, daha başarılı olacağımızı hissediyoruz? İlk olarak 2 yılda buna karar vermeliyiz. Lider karakterli miyiz, yoksa bir ekibe uyum sağlamak mı bize daha uygun? Bence herkesin lider olması gerekmez. Zaten bir ekipte iki lider barınamaz. Yabancı dil öğrenmemiz gerekiyorsa ve daha önce yapamamışsak, bu dönemde bu eksiğimizi tamamlayabiliriz. Herkesin (bence) yabancı dil bilmesi gerekmez. “Bir lisan bir insandır” sözüne katılmıyorum. Ancak yabancı dil bilmesi gereken iyi öğrenmelidir. Bir yıl hazırlık yeterli değildir. Ancak kullanmayacağiniz bir dil için ömrün 1 yılını harcamak bana göre israftır. Tarzanca ile turistlik yapabilirsiniz ama iş görüşmesi yapamazsınız, yaparsanız ciddi hatalara yol açabilirsiniz. Birkaç dil yerine tek dili, özel bir neden yoksa İngilizceyi öneriyorum. Zayıf olduğumuz yönlerimizi kuvvetlendirmek için de çalışmalı ancak seçici olup sınırlı sayıda konu seçmeliyiz. Her şeyi birden yapamayız. Bize gerekli olanı ve sevdiğimizi seçelim. Zaman en değerli sermayemizdir.

Sadece canımızın istediğini yapan bir Ağustos böceği olmayalım. Ölçülü şekilde kendimizi gelişime zorlayalım. Ancak, ille şöyle olayım diye bize uymayan bir kalıba girmeye de çalışmayalım. 

Bunların yanında sanatla özellikle de edebiyatla ilgilenmeli, uzmanların önerdiği eserleri okumalısınız. Bütün mesleklerde ve özel hayatta gerekli olan insan tanıma, psikoloji, sosyoloji vb konuları en rahat kitaplardan öğrenirsiniz. Günümüzde kitapların unutulmasına çok üzülüyorum. Ne olur arayın ve bulun. Spor yapmak hem beden hem de ruh sağlığı için önemlidir. Zihin geliştirici satranç, briç gibi oyunlar kendimizi kaptırmaz isek faydalıdır. Çeşitli aktivitelere, kulüplere katılmalı siyasi ve sosyal gündemi takip etmeliyiz.

Eğer vakit bulursak ara sıra ders çalışalım. Şaka bir yana bu kadar işi nasıl yapacağız derseniz, ben size öncelikle en az sınıf geçecek kadar ders çalışmanızın ilk göreviniz olduğunu hatırlatırım. Daha fazla çalışıp yüksek notlar almakta kariyeriniz için gerekli olabilir. Tabii amaç sınıf geçmek değil  mesleki bilgi kazanmaktır. Düzenli çalışan bir öğrenci sınav dönemleri dışında boş zaman bulabilir ve kişisel gelişimi ile ilgili aktiviteleri dinlenme ve eğlence olarak yapabilir.

Çok yüksek notlar alanancak kendini kişisel ve mesleki  yönden yeterince geliştiremeyen bir öğrenci hayata iyi hazırlanamamıştır. Burada bir çelişki görebilirsiniz ancak her yüksek not alan öğrenci, iyi mühendis oldu demek değildir. Dersleri ezberlemeyelim. İyi anlayalım. Hayat okuluna da çok önem verelim.

Öğrenci kardeşlerim stajlara çok önem versinler. Hem öğrendiklerinin pratiğini yapsınlar hem de iş hayatındaki ilişkilere dikkat etsinler.

Ben olumsuz sandığım özelliklerim yüzünden, o sıkışık zamanlarda dahi çözüm ezberlemektense konuyu anlama yolunu seçerdim. Bu nedenle birçok sınavı vermekte zorlanmış olsam bile mühendisliği iyi öğrendim.”

KAR ŞİRKETLER TOPLULUĞU GENEL KOORDİNATÖRÜ SELÇUK BERKSAN NASIL BİR ÖĞRENCİYDİ, İTÜ GÜNLERİ NASIL GEÇTİ?

Selçuk Berksan, orta eğitimden beri zor bir öğrenci idi. Yukarıda her insanın farklı olduğunu söylemiştik. Benim hafızam çok zayıf, akıl yürütmem kuvvetlidir. Dinlemede algılamam zayıf, okuduğumu algılamam kuvvetlidir. Hiperaktif bir yapım var. Aşırı dalgınım. Ders dinlemede çok kötü idim. Halen de iyi bir dinleyici değilim. İyi odaklanırım ama dikkatimi uzun süre toplayamam.  Şimdi çok sevdiğim sözel konular özellikle tarih, lisede benim için işkence idi.

Fen derslerini çok severdim. Kimsenin çözemediği problemleri önce ben çözer ama teorem ve kanunları ezberleyemediğimden orta ile geçer bazen bütünlemeye kalırdım.

Biz İTÜ'de  (en yapılmaması gereken şekilde) sınav ve proje dönemlerinde benzer karakterde olduğumuz birkaç arkadaşım ile geceli gündüzlü kamp yapma şeklinde çalışırdık. Ben olumsuz sandığım özelliklerim yüzünden, o sıkışık zamanlarda dahi çözüm ezberlemektense konuyu anlama yolunu seçerdim. Bu nedenle birçok sınavı vermekte zorlanmış olsam bile mühendisliği iyi öğrendim.

Grubumuzda sosyal yönden oldukça iyiydik. Seçilmiş edebiyat, felsefe kitapları okur, müzik dinler, o zaman gerçek iyi eserlerin sunulduğu sinema ve tiyatrolara, sergilere giderdik. Farklı görüştekilerin birbirine saygı duyduğu ortamlarda her konuda tartışırdık. İlk 2 sene satrançta oldukça ilerlemiştim. Sonra briçe başladık. Oyun kurmada iyi olmama rağmen hafıza problemim yüzünden atılan kağıtları saymayı beceremedim ve arkadaşlarım kadar iyi olamadım. Şansım varmış ki briç beni pokerden korudu. Spor olarak en çok masa tenisi oynardık.

ÜNİVERSİTE YILLARINDAN UNUTAMADIĞINIZ ANILARINIZ MUTLAKA VARDIR. AKLINIZA İLK GELENLERİ BİZİMLE PAYLAŞIR MISINIZ? MESELA BU ANILARIN İÇİNDE GELECEĞİNİZİ ŞEKİLLENDİRECEK NE GİBİ DURUMLARLA KARŞILAŞTINIZ?

Eski bir öğrencinin en önemli anıları, hocaları ve arkadaşları hakkında olanlardır. Şu kötü hafızamla unutamadığım (biraz da kopya çektim) hocalarım (o zamanki ünvanları ile)  bize tasarı geometri gibi bir kabus dersi sevdiren tatlı şivesi, ama çok düzgün Türçesi ile ders anlatan Prof. Dr. Hans Horninger, Fizik hocamız Nusret Kürkçüoğlu, Kimya Hocamız İlhami Cıvaoğlu'nun Madam Curi hatıraları. Makine Elemanları hocalarımız Prof. Dr. Hilmi İleri ve Prof. Dr. Lütfullah Ulukan sınavları kitap defter açık yaparlardı ama en çok onların sınavlarında zorlanırdık. Prof. Dr. Hikmet Binark, kibarlık örneği Prof. Dr. Fikret Narter ve Prof. Dr. Nimet Özdaş. Prof. Dr. Faruk Akün bizi fabrika organizasyonuna hazırladı. Bize İktisat ve İdare Hukukunu iyi öğreten Prof. Dr. Zeyyat Hatiboğlu ve Prof. Dr. Haydar Kazgan, kendisini seven-sevmeyen her öğrencinin dersini zevkle dinlediği söz üstadı Doç. Dr. Necmettin Erbakan, insanlık abidesi, insanlardan bir insan olan Doç. Dr. Mahmut Tanrıkulu. Paketleme makinalarını anlamamda ve ayarlamamda çok yararlandığım Mekanizma Tekniği'ni çok iyi öğreten Doç. Dr. Mustafa Köseoğlu. O zaman Harekat Araştırması dediğimiz dersi(operations research) ile bizi işletme mühendisliğine çok iyi hazırlayan Doç. Dr. İlhami Karayalçın. Diğer 2 büyük hoca hakkında aşağıdaki anılara bakınız.

O zamanki sınav kuralları bize 5 dönemde 3 sınava girme hakkı verirdi. Bazı yoğun sınav dönemlerinde iyi hazırlanamadığımız derslerin sınavına hakkımız kaybolmasın diye girmezdik. Baraj senesi olan 2. Sınıfta Yüksek Matematik 2 dersini ben ileri atmış, fakat girdiğim 2 sınavdan da kalmıştım. Son hakkıma giriyordum. Sınavım çok iyi geçti sanıyordum. Çıkınca en yüksek puanlı problemin sonucunun yanlış olduğunu gördüm. Araştırınca soruyu  tahtadan hatalı çektiğimi anladım, ama çözümüm doğru idi. Benim çözümümde de hocanın bütün istediği özellikler vardı. Yaz tatili olduğu için hocalar pek gelmiyordu. Günlerce kürsü kapısında nöbet bekledim. Arkadaşlarım da beni yalnız bırakmadı. Nihayet hocamız, çağın ünlü matematikçilerinden Prof. Dr. Weyrich geldi. Dersini Almanca anlatsa da Türkçe'yi iyi anlardı. Beni dikkatle dinledi, sınav kağıdımı çıkarıp inceledi sonra gülerek geçtiğimi söyledi. O zaman not düzelten hocalara idare ihtar verirdi fakat hocamız bundan hiç çekinmedi. Yanlış soru çeken başka bir arkadaşım daha vardı. Benden cesaret alarak o da durumunu inceletti fakat maalesef onun sorusu çok kolay bir şekle girmişti. İsteği kabul edilmedi. Kıssadan hisse: Haklı olduğunuz zaman hakkınızı ısrarla takip edin ve gerekli uğraşıyı verin.

Çok değerli hocalarımızdan biri de hocaların hocası Prof. Dr. Duscio idi. Daha önce birçok dersi okutmuş bir hocaydı. Bize buhar kazanları ve buhar türbinleri derslerini verdi. Çok iyi Türkçe bilmesine rağmen, konuşmasına Fransız aksanı hakimdi. Bir ara Türkçe ders anlatınca çocuklar gülmüş. O da Fransızca anlatmaya devam etmişti. Hiç unutmam bize 3 kişilik bir gurup olarak verdiği buhar türbini projesinde türbin kanat profilini bir türlü bulamıyorduk. Pek çok çok araştırma yaptıktan sonra, çaresiz kalarak hocamıza gittik. Gülerek “ben de sizi bekliyordum” dedi ve bir kareli bir kağıda profili çizerek muzip bir tavırla“işte aradığınız bu” dedi. O gün çok büyük bir ders aldık. Demek ki mühendislikte hatta hayatta birçok mesele deneyim ile çözülüyormuş. Bileni bulup sormak, bazen bedeli olsa da en kolay ve iyi çözümdür.

Dalgınlığıma örnek bir anı. Bir sınavda tahtada formülü verilen ve çözümü istenen bir problem varken ben tahtadaki formülü görmeyip 2 saat uğraşarak o formülü çıkardım ama hiçbir soruyu çözecek zaman kalmadığı için sıfır aldım.

“Bizim çok az kitabımız vardı. Derslerde iyi not tutmak zorunda idik. Hocalarla da çok mesafeli idik. Ancak, o dönemin saygı anlayışı farklı idi.”

MEZUN OLDUĞUNUZ ÜNİVERSİTEYLE İLİŞKİLERİNİZ HALA DEVAM EDİYOR MU? EDİYORSA NE ÖLÇÜDE? BU PENCEREDEN BAKARAK, OKUDUĞUNUZ DÖNEM İLE ÜNİVERSİTENİN BUGÜNKÜ KOŞULLARINI KARŞILAŞTIRIR MISINIZ?

Daha öğrenciliğim sırasında ailemin şirketine teknik destek vermek için  iş hayatına atılmak zorunda kaldım ve işkolik bir çalışma hayatım oldu. Eşime ve çocuklarıma bile yeterince zaman ayıramadım. (Sakın böyle yapmayın)  Birkaç kere hocalarımı ziyaret ettim. Çok değerli arkadaşlarımın sık sık yaptığı toplantılara ise ancak birkaç yılda bir katılıyorum. Kusur benim.

Bu günün koşulları bizim dönemimizden çok daha iyi. Bizim çok az kitabımız vardı. Derslerde iyi not tutmak zorunda idik. Hocalarla da çok mesafeli idik. Ancak, o dönemin saygı anlayışı farklı idi. Babalarımız ile de mesafeli idik. Bizim teknik imkanlarımız o zamanın ülke ve dünya standartlarına göre iyi idi. Çok iyi laboratuvarlarımız, iyi bir kütüphanemiz vardı ama bugünün imkanları sınırsız. Ayrıca İnternet ile bütün dünya gençlerin elinin altında. Kampus imkanları çok geniş. Yurt ve burs ortamı daha iyi. Hocalarla öğrenciler daha kaynaşmış durumda. Staj yeri bulmak daha kolay. Ancak öğrenci olmanın kendisi bana göre yine de zor.

“Fabrikada bir aile gibi herkes işini severek çalışıyordu. Bütün bunları aldığım meslek bilgilerine ve İTÜ dönemindeki sosyal ilişkilerimi geliştirmeme borçluyum.”

İTÜ'DE KAZANDIĞINIZ HANGİ ÖZELLİKLER SİZE İŞ HAYATINIZDA KATKIDA BULUNDU? SİZCE BİR İNSANIN MEZUN OLDUĞU OKULUN REEL HAYATINA İZDÜŞÜMÜ NE ÖLÇÜDEDİR?

İş hayatımda makine mühendisi olmanın çok faydasını gördüm. Hocalarımız vurgulamasa dahi biz öğrenciler kendimizi döküm, atölyecilik, makine imalatı, termik makinalar gibi konularda çalışmaya hazırlıyorduk. Benim bir bisküvi fabrikasında çalışmamı arkadaşlarım yadırgadı. Fakat ben çoğundan fazla mühendislik yaptım. Hem de makine mühendisliğinin bütün dalları yanında elektoteknik, kimya, gıda mühendisliği, tarım, beslenme, yöneticik, finansman alanlarında da çalıştım. Yeni işe başlarken Almanya'dan yeni otomatik makinalar gelmişti. Bunların kurulması ve çalıştırılmasında aldığımız bilgilerin çoğundan doğrudan faydalandım. Yataklar, kaplinler, kayış kasnaklar, dişliler günlük meselelerimdi. Elektrotektik bilgim dolayısı ile otomasyon ve senkronizasyonu çok kolay anladım. Sonradan karşıma çıkan konuların çözümü için de araştırmaları  internetin olmadığı dönemde oldukça rahat tamamladım. O zaman yeni olan rulman ve zincir dişlilerini temel bilgim sayesinde çok kolay anladım. Yeni makine yapımına cesaretle giriştim. Fabrika organizasyonu ve verimlilik konuları zaten benim diploma çalışmamdı. Öğrencilik döneminde çevre ile iyi uyum sağlama becerisi kazanmıştım. Diğer yönetici, teknisyen ve işçilerle özellikle de kıdemli ustalarla iyi ilişkiler kurdum. Eskilerden çok şey öğrendim. Benden sonrakileri de eğittim. Sistemler kurdum. Daha sonra gelişen elektronik, pnömatik vb konuların gelişimini kolay takip ettim.  Fabrikada bir aile gibi herkes işini severek çalışıyordu. Bütün bunları aldığım meslek bilgilerine ve İTÜ dönemindeki sosyal ilişkilerimi geliştirmeme borçluyum.

Bir örnek vereyim. Ben katıldığımda bisküviler elle teneke kutulara konarak kutular tartılır ve kilo ile satılırdı. Benimle birlikte şirkete hatta ülkemize giren ilk bisküvi paketleme makinalarını anlamakta zorlanmadım. Poşet makinaları çok rahat çalıştığı halde, zarf tipi kapatan prizmatik paketleme makinaları bisküvileri kırıyor, günde birkaç kere ayar değişikliği gerektiriyordu. Makinada hiçbir hata bulamadım. Aylarca çalıştıktan sonra, bisküvilerdeki kabarma farkının buna sebep olduğunu anladım. Yan yana 20 bisküvinin her birinin kalınlığı 0,2 mm değişse toplan uzunluk 4 mm değişiyordu, halbuki makinanın toleransı 2 mm idi. Standartlar iyi bildiğim bir konu idi. Oradaki tekniği değil mantığı kullandım. Önce reçete ve prosesleri standartlaştırdım. Biraz düzelme oldu ama problem tam çözülmedi sonra hammaddeleri inceledim ve unlardaki farkların buna sebep olduğunu buldum. Bunu düzeltmek için kısa dönemde gelişmiş bir kalite kontrol laboratuvarı kurarak, farklı unları hassas oranlarda karıştırıp standart un elde ettik. Uzun dönemde de buğday tarımı ile ilgilenerek standart unu değirmenlere ürettirmeye çalıştık. Başaramayınca kendimiz un değirmeni kurarak meseleyi çözdük.

Duscio hocamdan aldığım “bir bilene danışmalı” dersini unutmadım. Fırsat buldukça yerli ve yabancı uzmanlarla çalışıyor, meslek eğitimlerine katılıyorduk. Halen öğrenmeye devam ediyorum.”

EĞİTİM SÜRECİNİZDE KARİYERİNİZİ ETKİLEYEN DÖNÜM NOKTALARI NELER OLDU? BUNLARIN NE KADARINI İŞ HAYATINIZA YANSITABİLDİNİZ?

Ülker kurulduğundan beri devamlı büyüdü ancak ülke dışa kapalı olduğundan büyüme hep eski teknoloji ile ve emek ağırlıklı oluyordu.  Uzun uğraşlar sonucu 1963 yılında şirket yüksek vergi verdiği için 250 bin dolarlık bir ithalat izni alındı. Avrupa'daki tedarikçilerle yapılan görüşmelerde bu paranın bir adet otomatik hat kurmaya yettiği anlaşıldı. Halbuki bize tamamen yeni teknolojiye geçmek için  3 adet otomatik hat gerekli idi. Burada ben devreye girdim teklifleri inceledim ve projelerini tedarikçinin vermesi şartı ile birçok üniteyi yerli yapabileceğimizi söyledim. Amcam bu işin benzerini 1950 li yıllarda yapmıştı ve beni destekledi. Tedarikçilerin çoğu bu teklifi kabul etmedi. En sonunda bir Batı Alman firması ile anlaşma yapıldı. Gelen projeleri kolayca çözdüm. Tesisin saç, demir ve konveyör ağırlıklı bölümlerini yan sanayiden faydalanarak burada ürettirdim. Bir tesis parası ile 3 tesis yapmıştık. Bu bilgiler bize bu tesisleri daha sonra arttırma ve geliştirme şansı da verdi.

Bu projenin bir bölümü olarak henüz öğrenci iken 1964 yaz tatilinde Düsseldorf bölgesine giderek 2 ay bisküvi fabrikaları gezdim ve makinelerimizi yapan fabrikayı inceledim.  Bizi daha kolej olmayan İEL nin orta kısmında İngilizce konuşturan Saliha hocamı rahmet ve şükran ile anıyorum. Üniversite yıllarında Almanca Lisesi kurslarından biraz tarzanca Almanca öğrenmiştim. O tarihte Almanlar çok fanatikti. Bilseler de İngilizce konuşmazlardı. Gittiğim fabrikalardaki ustalarla da bu sayede anlaşabiliyordum. Bu seyahat aldığım temel eğitim sayesinde bana çok şey öğretti. Hem makine yapımı hem de bisküvi fabrikası işletmesi konusunda çok faydalı bilgiler edindim. Makine yapımında gördüklerimin teorisini çok iyi biliyordum. Bu sayede işi çok çabuk öğrendim. Bu bilgiler ilerde kurumumuzun çok işine yaradı.

O zaman Batı Almanya mühendislikte, dünyada lider kabul edilirdi. Ben İTÜ nün iyi bir öğrencisi olmadığım halde, her konuda onlarla eşit hatta daha iyi olduğumu gördüm. Ülkemle, İTÜ ve İEL mezunu olmakla iftihar ettim. İyi çalışarak onları geçebileceğimize dair özgüvenim arttı. Haklı da çıktım.

Türkiye 80 li yıllara kadar kapalı ekonomi idi. Makine ve yedek parça ithal etmek çok zordu. Bu nedenle, bir çok makine elemanını: motorları, dişli kutularını, kaplinleri, varyatörleri,  elektrik panolarını, konveyörleri kendi atölyemizde ürettik veya yan sanayiye ürettirdik. Fırınlarda yerli brülörler kullandık. Firmamızdaki teknisyen ve mühendis sayısını arttırmaya başladık. AR-GE ye önem vererek Avrupa'dan aldığımız tesisleri geliştirdik. 70 li yıllarda, % 95 yerli olarak otomatik tesisler kuruyorduk.

Duscio hocamdan aldığım “bir bilene danışmalı” dersini unutmadım. Fırsat buldukça yerli ve yabancı uzmanlarla çalışıyor, meslek eğitimlerine katılıyorduk. Halen öğrenmeye devam ediyorum.

Bizim en önemli müşterilerimiz çocuklardı. Ürünlerimizin çocukların harçlığına göre 1 TL, 2,5 TL ve 5 TL gibi fiyatlardan satılması gerekiyordu. Ortam enflasyonist olduğu için bir süre ürünü ve paketi küçülterek fiyatı sabit tutuyor, sonra büyüterek bir üst fiyata geçiyorduk. Bu iş 100 den fazla üründe, senede 4 ila 6 kere tekrarlanıyordu ve arkasında büyük bir mühendislik desteği gerektiriyordu. Bizden başka hiçbir firma bu işi yapamadı.

70 li yıllarda ihracat yapmaya hazırdık. Ancak başlangıçta o pazarlardaki iyi satılan ürünlerin ve paketlerin benzerini yapmak gerekiyordu. Güçlü mühendislik yapımızla, bu sorunları aşmamız zor olmadı. İhracat sayesinde sınırlı miktarda ithalat izni ve yurt dışına çıkış izni alabiliyor, daha çok fabrika ve fuar gezip kritik makinaları satın alıyor, teknolojimizi devamlı ilerletiyorduk. Kısa zamanda çikolata üretimine de girerek çikolata kaplı ürünler geliştirmemiz bize çağ atlattırdı. Bütün vardiya ve departman şeflerimiz, kalite sorumlularımız, bakım şeflerimiz makine, elektrik, kimya mühendisleri idi. 1979 yılında mezun olan ilk gıda mühendislerine de biz görev verdik. Devamlı yeni teknolojileri uygulayarak dünyada önder olmayı hedefledik ve olduk. Dünyadaki yeniliklerden ülkemize uyanları halkımıza sunduk. Bunların hepsinde teknolojiye hakim olmamız önemli rol oynadı. Kar Şirketler Topluluğunu kurduktan sonra da yeniliklerimiz devam etti. Ülkemizde cips ve çerez üretimini endüstriyel ölçüde gerçekleştirerek ülkemizde 1 nr. olduk  ve dünya lideri bir kuruluşla 5 yıl JV ortaklığı yaptık. İlk sözleşmeli çiftçiliği başlatarak patates üretimi yaptırdık. Patates tohumunu üretmek için ilk in-vitro tohum üretimini başlattık. Döküm fitting üretiminde sfero tekniğini ilk defa uyguladık ve 2 nr. olduk. (PPRC fitingler başlayınca bu işi bıraktık) PPRC boru ve fitting üretimini ilk olarak başlattık ve halen ülkemizde lider, dünyanın önde gelen markalarındanız. Top Air ful servis veren ilk sivil havacılık kuruluşu oldu. Koyunculukta entansif besiciliğe dayanan projemiz dünyada ilklerden idi. Son iki projemiz teknik olarak mükemmel olsa da ticari olarak başarısız oldu ve devam etmedik. Son girişimimiz tam taneli tahıl ekmekleri üretimi ile ülkemizde bir ilk daha gerçekleşti. Bunların hepsinde teknolojide önderlik bizim üstünlüğümüz oldu.

A. Selçuk Berksan
sberksan@kar.com.tr

 


 


İTÜ Kurumsal İlişkiler ve Mezunlarla İletişim Ofisi
İTÜ Ayazağa Kampüsü, Süleyman Demirel Kültür Merkezi, 34469 Maslak, Sarıyer/İstanbul
mezun@itu.edu.tr
Telefon ve Faks: (212) 285 30 80